20 Nisan 2010 Salı

Ördekler...Babaeski...Özlem....

Yine memleketimi özledim. Ne güzel yeşillenmiştir şimdi. Orada olmak istiyorum artık. Orada yaşamak. Az kaldı yakınlaşmaya. Az kaldı... Bir pazar günü avluda taze demlenen çay eşliğinde, ablamın yaptığı limonlu cheesecake yemek istiyorum yine. Az kaldı gitmeye... Rüyalar mı gerçek oluyor yoksa başka şeylere mi gebe hayatımız bilmiyorum. Ama yaşamak lazım. Hem de köküne kadar. Biliyorum...

Memleketimi çok özledim. Buğday kokusunu özledim. Taze taze çıkan undan yapılan ekmeklerin kokusunu özledim. Babamı özledim ve de annemi. Sonra kardeşlerimi... Memleketimin sakinliğini. Zamanın yavaşlamasını. Tanıdığım kişiler arasında olmayı özledim sonra. Çarşıda tanıdık yüzler görmeyi, selamlaşmayı, anneme selamlar götürmeyi, hiç tanımasam da sırf beni tanıyorlar diye insanları evime davet etmeyi özledim korkmadan.

Babamın torunu seviyor diye aldığı tavukları, kazları ve oğlumun bunları kovalamasını özledim. Taze kopardığı domatesleri üzerini kirletmesine aldırmadan yiyen oğlumun mutluluğunu görmeyi özledim. Gurbette yaşadığım 3 sene anladım ki gurbetlik gerçekten çok zormuş. Ve yaşayanlar bilirmiş. Şükür ki artık sonuna geldim. Çokk şükür. Az kaldı memleketimin 1,5 saat yakınına gitmeye.

Çokkk özledim kırlarda dolaşmayı. Sere serpe yatmayı. Kene korkusu olmadan oğlumu çimenlerde yuvarlanışını seyretmeyi özledim. Kardeşimi özledim sonra. Askerliğini bitirmesine az kalan kardeşimi. Onu Babaeski'de görmeyi özledim. O yokken sanki orası yarım. Hep bir şeyler eksik. Az kaldı diyorum ya. Hem de çok az kaldı.

Ördeklerin resmi geçidini seyretmeye, annemin lezzetli yemeklerinden yemeye, memleketimin güzel havasını içime çekmeye çok az kaldı.
Ama yine de bugün tüm yoğunluğumun arasında bir memleket özlemi sardı her yerimi.
Yazayım dedim geçen sene çektiğim fotoğrafları gördüğümde...
Sonra da oturup bu satırları yazdım işte.
Az kaldı dostlar...
Çokk az...