10 Nisan 2008 Perşembe

Selimiye Camii (St. Sophia Katedrali)




Kıbrıs'taki en önemli Gotik mimari eser olarak kabul edilmektedir. Daha önce aynı yerde bulunan Hagia Sophia adlı bir Bizans kilisesinin üzerine kurulduğu rivayet edilir. Latin Başpiskoposu Eustorge de Montaigu tarafından 1208 yılında yapımına başlanmış ve 1326’da bitirilmişitr. Kıbrıs'ın en önemli kilisesi olduğundan, Luzinyan krallarının taç giyme törenleri burada yapılmaktaydı. Fransız mimar ve ustaları tarafından inşa edilen katedral Orta Çağ Fransız mimarisinin çok güzel bir örneğidir. Katedralin içi, üç koridor ile altı yan bölmeden oluşmuştur. St. Sophia'nın içinde, birçok Luzinyan soylusu ve kralları gömülüdür. Bunlar hala döşeme kaplamasının bir bölümünde yer almaktadır. Mezar taşları camide ayakkabı giyilmediği ve ayrıca her taraf halılarla kaplı olduğundan günümüze zarar görmeden ulaşmıştır.

Lala Mustafa Paşa Camii (Saint Nicholas Katedrali)





Kıbrıs’ın en güzel Camii
Namık Kemal’in kaldığı zindanın tam karşısında bulunan camiyi gördüğümde mimarisine hayran kaldım. Hatta eşim bir keç kez çok görmek istediğim zindana bakmam için beni uyarmak zorunda kaldı zira ben gözlerimi katedralden alamaktaydım. Ne yazık ki geç kaldığımdan içini gezemedim. Bir daha ki sefere sırf burasını gezmek için Gazi Mağusa’ya gideceğime kendime söz verdim. Siz benim gibi geç kalmayın ve içini de muhakkak gezin. Ama sırf dışarıdan bakmak için bile gidilmesi gereken bir yer.
Lüzinyanlar döneminde, 1298 - 1312 yılları arasında yapılmıştır. En güzel Gotik yapılarındandır. Lüzinyan kralları, önce Lefkoşa’da St. Sophia Katedrali’nde Kıbrıs Kralı, sonra da Mağusa’da kutsal topraklara daha yakın olduğundan St. Nicholas Katedrali’nde Kudüs Kralı olarak taç giyerlermiş. 1571 yılında cami haline getirilmiş, ve bu tarihe kadar bu törenler yapılmıştır. Gotik tarzda işlemeli eşsiz bir penceresi bulunmakta.Meraklısına bir not. Katedralin önünde bulunan incir ağacının inşaat başladığı zaman dikildiği ve katedralle yaşıt olduğu rivayet edilmektedir.

9 Nisan 2008 Çarşamba

Magusa Surları

1489 yılına dek Mağusa’yı çevreleyen Lüzinyan surları, çok yüksek olmalarına karşın, ince bir yapıya sahiptiler. Ardından Kıbrıs’ı ele geçiren Venedikliler, Osmanlılara karşı önlem almak üzere, 1550’li yıllarda yeniden elden geçirmişlerdir.. Mağusa’nın Osmanlılar tarafından fethi sırasında harap olan surlar, fetih sonrası Osmanlılarca onarılmıştır.
Ben geç kaldığım için göremedim ama siz surlardaki kulelerden biri olan ‘Othello Kulesini’ (Castello) muhakkak görün.

1 Nisan 2008 Salı

Saint Barbanas



İkonlar cenneti...

İşte size Kıbrıs’tan inanılmaz güzellkte bir yer daha. Ağaçların arasında, kuş seslerinin eşliğinde inanılmaz güzellikte bir manastır gezdim. Müze olarak kullanıldığı için çok güzel eserler görebilirsiniz. Ben hangisinin fotoğrafını çekeceğimi karıştırdım doğrusu. İkonlar haricinde eski çağlara ait pek çok eser ve katıntı da görmeniz mümkün. Muhakkak görmeniz gereken bir yer. Ben çok etkilendim. Manastır hakkında bilgi isterseniz aşağıdadır. Ama zaten fotoğraflar herşeyi size anlatacaktır.
Manastır M.S. 477 yılında yapılmış. Ve son halini 1756’da Osmanlılar zamanında almış. Şu anda müze. Çeşitli ikonlar, duvar resimleri ve başka objelerde sergileniyor.Manastıra adını veren Aziz Barbanas Salamis’te doğmuş. Yahudi bir ailenin oğlu. Hristiyanlığı yaymak için çalışmış. Ve bunun sonucunda yahudiler tarafından öldürüldü. Ölü bedeni denize atılmak üzere saklandı. Olayı gören Barbanas yandaşları gizlice bedeni alırlar ve Salamis’in batısındaki bir keçiboynuzu ağacının altındaki mağaraya yanında sürekli taşıdığı Aziz Mathew’un İncili ile gömerler.
432 yıl sonra Barbanas’ın gömülü olduğu yer Piskopas Anthemios’a malum oluyor ve yapılan kazıda Aziz Mathew’un İncili bulunuyor. Bu da mezarın burada olduğunun bir kanıtı olarak kabul ediliyor. Piskopas kalıntıları ve İncil’i İstanbul’a Zeno’ya götürüyor. Zeno’da kiliseye özerklik tanıyor ve manastırın yapımı için para veriyor. Ve böylece Saint Barbanas Manastırı yapılıyor.